Salı, Mart 12, 2024

Para parayı çeker!

 

Haberlerden; İsviçreli banka Credit Suisse raporuna göre, Türkiye'deki toplam 1 trilyon 41 milyar dolarlık servetin yüzde 39,5'lik kısmı, nüfusun sadece yüzde 1'lik kesiminin elinde bulunuyor. Nüfusun en zengin yüzde 10'unun servetten aldığı pay ise yüzde 69,8.

Detaylı bilgi için: https://www.sozcu.com.tr/turkiyede-en-zengin-yuzde-5in-serveti-kalan-yuzde-95in-toplamindan-fazla-wp7774296

Gelir dağılımı eşitsizliği göstergesi Gini katsayısı da yükseldi

En son yapılan araştırma sonuçlarına göre Gini katsayısı (sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı gösterir) bir önceki yıla göre 0,018 puan artış ile 0,433 olarak tahmin edildi. Tüm sosyal transferler hariç tutulduğunda Gini katsayısı 0,520, emekli ve dul yetim maaşı dahil diğer tüm sosyal transfer gelirleri hariç tutulduğunda ise 0,445 olarak tahmin edildi. Yine bu bozulmanın somut göstergesi olarak en zengin %5 ile en yoksul %5 arasındaki gelir farkı 31 kata çıkmış (Kaynak: TUİK)

Son olarak geçen hafta yine basından İngiliz emlak danışmanlığı şirketi Knight Frank'in yayınladığı varlık raporundan haberimiz oldu, ultra zenginlerin sayısının dünya çapında arttığını, ancak 2023 yılında ultra zengin sayısındaki en büyük oransal artış yüzde 10 ile Türkiye’de yaşanmış. Rapora göre, 2022’de 30 milyon doların üzerinde serveti bulunan kişi sayısı bin 761 iken, 2023’te bu rakam bin 932’ye yükselmiş. Sizce bu gelişme neden yaşandı? Bu konudaki düşünceme de son bölümde yer vereceğim.

Böylece AKP iktidarının zengini daha zengin, fakiri daha da fakirleştiren ekonomi politikaları uluslararası raporlara da yansımış oldu.

Sermayenin az sayıda kişinin elinde yoğunlaşması iyi bir şey değil. ABD'deki en zengin insanların her birinin milyarlarca dolarlık serveti var; ancak bu zenginlik sanat, altın, emlak, kaliteli şarap, mücevher, eski otomobiller ve özel sermayede yatıyor. Paralarının büyük kısmının verimsiz varlıklara yatırılması, varlık fiyatlarının daha da yükselmesine, satın alınabilirliğin ve eşitsizliğin kötüleşmesine neden oluyor.

Bu haberleri okuyunca ODTÜ yıllarında bir ekonomi dersinde sınıfta hocayla yaptığımız bir tartışma aklıma geldi. Tartışmanın konusu sermaye yoğunlaşmasının eninde sonunda siyasi düzenin de oligarşik bir yapıya kaymasına sebep olacağıydı ki bugün baktığımda hem Türkiye’de hem de Amerika’da böyle bir gidişat var. Doğal olarak servetin büyük bir kısmı küçük bir kesimin elinde yoğunlaştığı zaman bu kesimin hem finansal olanaklara ulaşması kolaylaşıyor hem de piyasalar üzerinde hakimiyetleri güçleniyor. Örneğin 20 Şubat 2024 tarihli bir habere göre borsada 10 milyon TL ve üzeri portföyü olan 15 bin 613 yatırımcı   borsadaki toplam portföyün yüzde 79,81’ini elinde tutuyormuş.

Ülkemizdeki eşitsizlikler ve adaletsiz gelir dağılımı ile ilgili temel istatistiklere kısaca yer verdikten sonra, hiç tartışmasız bu durumu yaratan ekonomik sistem hakkında tarihten iki ünlü iktisat düşünürünün görüşlerine de aşağıda kısaca yer vermek istiyorum.

Adam Smith ve Karl Marx

Hem Smith hem de Marx, ilkel sermaye birikimini ve iş bölümünü modernitedeki zenginleşmenin kaynağı olarak görüyorlardı. Diğer birçok klasik okul iktisatçısı gibi, hem Smith hem de Marx, Fransız merkantilizmine özgü korumacı ticari sistem tarafından desteklenen, devlet hazinesine sürekli para eklenmesine dayanan bir zenginlik kavramını reddettiler. Bununla birlikte, genel servetteki bu çarpıcı artıştan kimin yararlanacağı konusunda fikir ayrılıkları yaşadılar.

Adam Smith’e, kapitalizmi ekonomik büyüme ve gelişme için harika bir sistem olarak görüyor, ancak kapitalizmin doğuştan gelen bir sorunu olarak büyümeden elde edilen kazancın çok eşitsiz dağıtılmasından yakınıyor. ( Ne de olsa bir din adamı!) Bu eşitsizlik birkaç nesil sonra daha da artıyor. Bu durum, nüfuz sahibi olanların (diğer adıyla politikacıların) parası olanlarla yakınlaşma eğilimi ve tam tersi, sadece paraya sahip değil aynı zamanda bir bütün olarak toplumun tüm işleyiş kurallarını belirleme becerisine sahip bir seçkinler sınıfı oluşturma eğilimiyle daha da kötüleşiyor. (Bunu ülkemizde net bir şekilde yaşıyoruz)

Nüfuz sahibi zenginlerin, nüfuzlarını ne yapmak için kullandıklarını düşünüyorsunuz? Tabii ki daha da zenginleşip, daha az vergi ödemek için! Ülkemizde niçin iktidarların nüfuz sahiplerine dokunamadıklarını ve maliye politikası araçlarını kullanarak vergi vermeyen ve vergi kaçıran sınıflara yönelik ciddi önlemler almadıklarını yukarıdaki açıklamadan daha iyi anlıyoruz.

Marks ise kapitalizm ve büyüme arasındaki ilişkiyi sömürü açısından değerlendiriyor. Kapitalizmin doğası gereği eşitsizlik yaratacağını öngörmüş ve bu sorunu artık değer kuramı ile açıklamış. Sanayi devriminin başında işçiler, bugün ise sabit ücretli tüm çalışanların yarattığı katma değerin önemli bir kısmı artık değerden oluşuyor ve kapitalist hem işçilerimizi fazla çalıştırıyor, hem de fazla çalışılan sürenin üretim karşılığını emekçiye ödemiyor, el koyuyor. Tabii yabancı sermayenin hâkim olduğu sektörlerde buna rahatlıkla sömürü diyebiliriz. Yani sistemin doğası sürekli sermaye sahibi lehine çalışıyor. İşte Karl Marx bu nedenle işçilerden kapitalizmi ve özel mülkiyet egemenliğini devirmelerini ve onları sömürüden kurtarmak gerektiğine inanıyordu. Bugün ülkemiz ekonomisi sözde büyürken, ki bana göre şişerken gelir dağılımının ve Gini katsayısının neden çalışanlar aleyhine bozulduğunu ve gücü elinde tutan sınıfların iktidarı kaybetmemek için sıklıkla neden mafya yöntemlerine başvurduklarını daha iyi anlıyoruz. (Bu arada Avrupa’da ortalama en uzun çalışma saati Türkiye’de)

Bu konuda değerli gazeteci, ekonomi yorumcusu Şeref Oğuz ülkenin durumunu Hobin Rood isimli yazısında özetlemiş; https://t.co/sh0W1X2Gat

Hobin Rood Ekonomisi

1-Zenginden alıp fakire veren Robin Hood adı masal kahramanı vardır. 2-Bizde ise fakirden alıp zengine veren bir Hobin Rood ekonomi yönetimi var 3-Bankada parası olan, dolarla flörtleşmesin diye KKM icat ettik. Zaten para sahibi olanlar için gayretteyiz. 4-Üstelik bunu parası olmayandan topladığımız vergilerle finanse ediyoruz. Sistem onlar çalışıyor. 5-Şu anda emeklisinden ücretlisinden esirgeyip en zengin kesime aktarıyoruz.

Gözlerimdeki ışıltıyı görüyor musunuz?

Özellikle son iki yıldır kötü ekonomik yönetim, ülke aleyhine gelişen iç ve dış dinamikler ve ekonomiden sorumlu bakanın gözlerindeki ışıltının da etkisiyle ekonominin temel maliyet unsuru olan döviz kuru büyük bir sıçrama yaptı. Döviz krizini hafifletme gerekçesiyle teşvik edilen yatırım ve tasarruf ürünleri; KKM, yükseltilen borsa, son olarak yükseltilen faizler zaten birikimi olan kesimin servetlerini daha da artırmalarına yol açtı. Bu politikaların sonucunda 2023 sonu itibariyle 1932 kişinin 30 milyon doların üzerinde servet sahibi olduğu bir ülke olarak birinci olduk! Adnan Menderes’in her mahallede bir milyoner yaratacağız vaadi sonunda gerçekleşti ama milyonlarca insanımız et yiyemez hale geldi!

Görüldüğü üzere teşhis yanlış olduğu için çözüm diye savunulan uygulamalar sürekli toplumun varsıl kesiminin lehine çalışıyor ve biraz gecikmeyle sabit gelirlilerin (işçi, memur ve emekliler) aleyhine sonuçlar doğuruyor. Bu durumu Gini sonuçlarında da görüyoruz.

Tam yazımı bitiriyordum ki, karşıma şu istatistikler çıktı onları da buraya ilave etmeden geçmek istemedim.



Gördüğünüz gibi tüketim malı ithalatı da tam gaz devam ediyor. Tam 49 milyar dolar!

Amerika’da olduğu gibi mevcut servetlerinin veya siyasetle bağlantıların gücüyle kolay para kazanan bir sınıf kolay da para harcadığı için, bu kesim inelastik bir talep eğrisi oluşturuyor. Tüketim alışkanlıklarını her fiyattan devam ettiriyorlar. “Cadde de lüks lokantalar devamlı dolu, demek ki kriz yok!” söyleminin açıklaması budur. Bu eğilim çıtanın en üstündeki ürünlerin fiyatlarını yukarı çektiği için, aynı kategorideki tüm ürünlerin fiyatları göreceli olarak yükseliyor.

Burada tehlike şu; Son araştırmalar, daha düşük düzeydeki gelir eşitsizliğinin daha yüksek düzeyde demokrasiye yol açtığını ve eş zamanlı bir ilişkide bunun tersinin de geçerli olduğunu gösteriyor. (Democracy Capitalism and Income Inequality_ Seeking Causal Dire.pdf)

Bu derlememden herkesin ayrı bir çıkarımı olacaktır. Benim bir ekonomist ve sosyolog olarak tek bildiğim demokrasiler orta sınıflar üzerinde yükselir. Orta sınıf temeli oluşturur. Temel zayıflar ve toplum ekonomik olarak uçlara kayarsa sosyolojik ve siyasal olarak da kayar ve aristokrasilerin, açık dille despotizmin şansı artar çünkü bu durumda siyasi iktidarlar ekonomik sorunları ve beraberinde gelen sosyal sorunları çözebilmek için her geçen gün daha despotlaşırlar, ki araştırmalardan da bu sonuç çıkmış. 

 







Hiç yorum yok: