Perşembe, Kasım 09, 2023

Cumhuriyet demek, birey olmak demektir!

 Aydınlanma Çağı, Batı toplumlarında 17. ve 18.yüzyıllarda gelişen, akılcı düşünceyi, geleneksel değişmez kabul edilen varsayımlardan, önyargı ve ideolojilerden özgürleştirmek suretiyle, bireyleri din ya da Tanrı merkezli kolektivist toplumsal yapıların esaretinden kurtarıldığı döneme verilen isimdir. Bu dönem insanların değerlerinde, hayat tarzlarında, dillerinde, geleneklerinde, inançlarında ve davranışlarında, özetle yaşam biçimlerinde köklü değişimlere sahne olmuştur. (Bauman, 2003) Bireysel düzeyde geleneksel ahlaki değerlerin baskısından kurtulan insanlar, bilinçli birey olmanın sağladığı bağımsız ve özgür düşünme sayesinde, günlük hayatlarında önemli değişimlerle karşı karşıya kaldılar.

Bu sürecin en önemli toplumsal sonuçlarından bir tanesi, insanların topluca bir ideolojiye biat ettiği, yukarıda bahsettiğim kolektivist cemaat tipi yaşamdan, bireylerin farklılaştığı ve kendi rasyonel akıllarını kullanmaya başladıkları cemiyet tipi yaşama geçmeleridir. Bu özgürleşme kentleşme sürecine paralel gelişirken, 19.yüzyılda hızlanan modern kentleşme ve hızlı nüfus artışı bireysel farklılaşmayı artırmış, bireysel farklılıklar ve düşünce özgürlüğünün bir araya gelmesiyle ortaya çıkan yaratıcılık batı toplumlarına, doğu toplumları karşısında önemli kazanımlar elde etmelerine yardımcı olmuştur. Toplumlardaki bu evrimi sosyolojinin kurucu babalarından Emile Durkheim, insanların birbirine benzediği geleneksel toplumlardan, iş bölümünün insanları farklı ancak karşılıklı olarak bağımlı kıldığı modern toplumlara doğru tarihsel ilerlemesi olarak yorumlamıştır.  Benzer şekilde, Alman sosyolog Ferdinand Tönnies’in cemaat olarak adlandırdığı geleneksel grupların içerisindeki insanlar, mensup oldukları toplulukla oldukça kuvvetli bir özdeşleşme içindedirler ve bu nedenle “birey” olarak görülemezler. Daha açık bir ifadeyle, bu topluluklarda insanlar, ailelerinden, köylerinden veya cemaatlerinden bağımsız bir kimlik geliştiremezler. Farklı bir kimliğe bürünmeye çalıştıkları takdirde dışlanırlar. Tarihte ünlü filozof, hümanist Spinoza’nın cemaatinden dışlanma şekli mevcut yapıyı sorgulayanların başına neler gelebileceğini göstermesi açısından güzel bir örnektir.

Sonuç olarak insanların “birey” olma özgürlüklerini kazandıkları toplumlarda, bireysel özgürlük ve bunun bir sonucu olarak her bir kişinin yaratıcı olabilmesi önemliyken, kolektivist toplumlarda bireysel yaratıcılık maalesef kişiden ziyade sadece topluluğun genel çıkarlarına veya gereksinimlerine uygun olduğu takdirde kabul edilebilir bir durum haline geliyor.

Batı insanı birey olma özgürlüğüne kavuşabilmek için çok uzun mücadeleler vermiş, çok kan akmış, cemaatin/kilisenin belirlediği düşüncelerin dışına çıkanlar sapkın olarak suçlanmışlar, zindanlara atılmışlar, odunların üzerinde diri diri yakılmışlar.

Yukarıda özetlemeye çalıştığım batıda onlarca filozof ve bilim insanının yaklaşık 400 yıllık süren mücadelesi ve ödenen yüksek toplumsal bedelin sonunda elde ettikleri “birey” olma özgürlüğünü toplumumuza kazandıran aydınlanmacı liderin ismi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

29 Ekim 2023’te ilan edilen Cumhuriyet sayesinde yüzlerce yıl süren cemaat/zümre tipi yaşamın baskısından ve zihinsel esaretten kurtulan Türk insanı bu sayede özgürlüğüne kavuşmuş, kendine biçilen “kul” statüsünden kurtulup, “birey” olma ve kendi iradesiyle yaşama hakkını kazanmıştır. Üstelik bütün bunları çok kısa sürede, batı toplumlarındaki insanların ödediği bedelleri ödemeden elde etmiştir.

Bugün bu kazanımların kıymetini bilmez, tarihin akışını geri çevirmeye çalışan birtakım karanlık güçlerin karşısında durmaz isek, bir bedel ödemeden kazandığımız özgürlüğümüzü kısa sürede kaybedebileceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.

 

Hiç yorum yok: