Değişim yönetiminde sık kullanılan bir metafor vardır; Haşlanan Kurbağa Sendromu. Ilık suya yüzmeye bırakılan kurbağa suyun ısındığını fark edemez ve sonunda haşlanarak ölür. Netflix belgeseli “Secrets of the Neanderthals”i izleyince bu metafor aklıma geldi. Neandertal insanı, günümüzden yaklaşık 250 bin ila 40 bin yıl önce yaşamış ve sonra aniden ortadan kaybolmuşlar. Tabii bir canlı türünün aniden ortadan yok olması mümkün değil. Bu türün yeryüzünden silinmesine önemli bir değişim yol açmış olmalı. Her canlı türü belirli koşullarda yaşıyor. Bu koşullar ortandan kalktığında ya da içinde bulundukları eko sistemin dengesi bozulduğunda o canlı türü yavaş yavaş yok oluyor. Bilim insanları yaptıkları incelemede son buzul çağında kuzeyden bunların yaşam alanlarına doğru genişleyen buzulların ve aşırı soğumanın yol açtığı iklim değişikliği bu akrabalarımızın besin kaynaklarının yavaş yavaş yok olmasına yol açmış, aşırı düşen ısıyı da dikkate aldığınızda donmuş tundralarda yaşam şansı bulamayan Neandertal insanı böylece aynı ısınan kurbağa deneyinde olduğu gibi başlarına geleni anlamadan yok olmuş. Tabii son dönemlerinde karşılaştıkları Homo-Sapiens'le kurdukları ilişkiler sonucunda modern insan tarafından asimilasyona uğramaları zamanla yok olmalarına yol açan faktörlerden diğeri. Genetik araştırmalarda modern insanın DNA sında %1-4 arasında Neandertal genlerine rastlanmış!
Hikâyenin
buraya kadar olan kısmı tarih öncesinde yaşananlar. Bugün de farklı bir manzara
yok. Dünya nüfusu, dünyanın besleyebileceği limiti aşmak üzere. Gelir
dengesizliği yüzünden birçok bölgede insanlar sağlıklı ve yeterli gıdaya ulaşamıyorlar.
Çatışmalar, göçler ve iklim değişiminin yol açtığı meteorolojik dengesizlikler
gıda üretiminde aksamalara yol açmaya başladı. Bütün bunları bir işaret olarak
görmek lazım. Benim çocukluğumda balık herkes için kolay erişebilir, ucuz bir
gıda iken bugün gerçek deniz balıklarına erişim bir lüks haline geldi. Böyle
giderse çok yakında bol hormonlu suni akvaryum balıklarında başka bir deniz
ürünü bulamayacağız. Karbon emisyonu limitinde olduğu gibi, kritik dünya
sistemlerinde dengenin bozulması, limitlerin aşılması elbette ekosistemi
zamanla tahrip edecektir. İklim değişikliği ise gıda üretimini, tarım ve
hayvancılığı etkileyecektir. Bütün bu gelişmelerin türümüze varoluşsal tehdit
oluşturmadığını söyleyemeyiz. Çok uzak olmayan bir gelecekte türümüz eko-sistemin
tahrip edilmesi sonucunda en kırılgan insan topluluklardan başlayarak yavaş
yavaş yok olurken, yerini değişen koşullara uyum sağlayan yeni bir türe; Homo-Roboticus’a
bırakmayacağı ne malum!
Okuma tavsiyesi: Limits to Growth – Donella H.Meadows
İzlemek için: https://www.facebook.com/reel/315112924950570
Yazan:
Serdar Yurdakul
Ekonomist&Sosyolog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder