Pazartesi, Haziran 26, 2023

Algılarımız ve Gerçeklik

 

Dünyada iki gerçeklik var. Biri dünyanın kendi gerçekliği. Bu gerçeğe filozofların deyimiyle saf aklın gerçeği diyebiliriz. Diğeri ise sosyal gerçeklik. Bu gerçekliği ise insanlar gündelik hayatın içinde ve kendilerini çevreleyen sosyo-kültürel bağlama göre inşa etmektedirler. Saf gerçeği görmemiz sosyalleşme sürecimizde bulunduğumuz çevre (aile, okul, arkadaşlar) daha sonra yetişkin olunca politikacılar ve medya tarafından engellenir. Bu son saydıklarım zihnimizde sanal bir gerçeklik oluşturulmasına yardımcı olur ve algıları yönetmek için iletişim araçları kullanılır. Hükümetlerin propaganda veya iletişim başkanlığı adı altında ofisler kurmalarının bir amacı da budur.

Duyularımız aracılığıyla dış dünyadan gelen bilgiler mercek/filtre görevi gören bir mekanizmadan geçerek algı haritamızı oluşturur. Algılarımız, gerçekliğe nasıl odaklandığımızı, işlediğimizi, hatırladığımızı, yorumladığımızı, anladığımızı, sentezlediğimizi, karar verdiğimizi ve davranışlarımızı etkiler.

İnançlarınız, “içsel gerçeklik haritanızı” ve kendinizi ve dünyayı nasıl gördüğünüzü tanımlar. İçsel gerçeklik haritanız kendi etnik, ulusal, sosyal, ailevi ve dini geçmişinizin filtrelerine dayanır ve siz hayatı bu haritanın perspektifinden yorumlar ve yaşarsınız. Herhangi bir inanç, ne kadar doğru olursa olsun, günlük olarak düşüncelerimizi, duygularımızı ve davranışlarımızı yönlendirir, “dünya haritamızı” yansıtır. Gerçeklikte gezinmemize yardımcı olur.

Algı ve gerçeklik arasındaki farklılıkları anlamak için aşağıda yer verdiğim harita ve bölge metaforu değişim yönetimi çalışmalarımda da sık kullandığım güzel bir modeldir.

Harita bölge değil!

Matematikçi Alfred Korzybski tarafından 1931’de algının gerçeklikten farklı olduğu gerçeğini açıklamak için bu kavramı geliştirmiştir. Harita, inanç sistemimizin, değerlerimizin ve ilkelerimizin (Dünyayı nasıl gördüğümüz) özetle algımızın bir metaforudur. Zihnimizde sahip olduğumuz dünya haritası gerçek dünya değil, sadece inançlarımızın bir yansımasıdır. Hepimizin farklı haritalara ve dünyayı görme yollarına sahip olduğumuz gerçeğine dayanarak, her insanın farklı bir gerçekliği vardır. Çoğu insan (veya hepsi), dünyayla etkileşim kurmak yerine içsel haritalarıyla etkileşime girer. İşte bu yüzden sokakta karşılaştığımız iktidar yanlısı ve muhalif iki kişinin aynı ekonomik ve sosyal sorunlar ile ilgili yorumları bizleri şaşırtıyor.  Filtreleri gerçekleri çok farklı bir şekilde algılamalarına sebep oluyor.

Algı ve gerçeklik ayrımına kısaca yer verdikten sonra politikacıların algı mekanizmasını nasıl kullandıklarına göz atalım.

Algı Yönetimi ve Siyasetçiler

Son seçimler, algı yönetiminin ve komplo teorilerinin sonuçları etkilemeye yönelik siyasetçilerin en önemli araçlarından olduğunu gösterdi. Seçmenlerin duygularını, güdülerini ve nesnel akıl yürütmelerini etkilemek için seçmen kitlesinin taşıdığı değer ve inançlarına göre titizlikle seçilen bilgiler ve görüntüler her kanaldan kamuoyuna iletildi.  Özellikle; şan, şeref, din, devlet ve vatan duygularına hitap edilerek bireylerin duyguları harekete geçirildi. Bazı riskler alınarak ve gerçekler çarpıtılarak TSK’nın projelerinin bile algı yaratmak için kullanıldığını gördük.

Ülkemiz gerçeğine baktığımızda sağ hükümetlerin genellikle eğitimi zayıf, düşük gelirli muhafazakâr sosyo-kültürel gruplardan oy aldığı artık açık. Sosyo-ekonomik yapı ve demografik dağılım siyasi sonucu etkiliyor. Bu kitlelerle temaslarında politikacılarımız onları etkilemek için uzun nutuklar yerine birkaç kısa cümle ve sloganla onların duygularını coşturup gerçek dünyayı görmelerini engelliyorlar. Yüksek eğitimli bilinç seviyesi yüksek insanları bu gibi konuşmalarla etkileyemedikleri için, sosyal psikolojide yer aldığı şekilde, muhalif seçmen düşmanlaştırılmak/yabancılaştırılmak suretiyle hem sağ seçmenin konsolidasyonu sağlanıyor hem de muhalefete karşı öne sürülen tezlere meşruiyet kazandırılıyor.


 

Hiç yorum yok: