Haziran ayında yine bir genel seçim var. Türkiye çok partili ilk seçime 21 Temmuz 1946'da, iç dinamiklerden ziyade, o dönemin dış koşullarının ve uluslararası ilişkilerin zorlamasıyla geçti. O tarihten sonra yaşanan müdahaleler aslında sivil toplumun kendi kendini yönetebilme beceri ve deneyime sahip olmaması ve siyasi bürokrasinin tıkanmasından kaynaklandı. Ama politikacılar bu durumu hiçbir zaman kabullenmek istemediler. Türkiye'de bugün hala sivil toplum örgütlenmesi, topluma yaygınlığı ve kendini denetlemesi bakımından yetersiz ve sorunlu. 700 yıl tanrı ve sultanın kulu olarak yaşamaya alışmış bir topluma, hadi seçimini yap kendini yönet deyince çuvalladı. Kulluktan, özgür bireye geçiş süreci, savaşlarla ve ekonomik sıkıntılarla boğuşmakla geçti. Daha toplumda çoğunluk okuma yazma bilmezken, nüfusun %70'i köylerde ve kasabalarda yaşarken, insanlar yurttaş nedir? nasıl yurttaş olunur? nasıl toplum olunur? toplumda nasıl yaşanır? gibi kavramlara çok uzak iken, biz pat diye çoğulcu demokrasiye geçtik! Doğal olarak merkezi yönetimin (Tek parti iktidarı) bıraktığı alanı güçlüler dolduracaktı ve öyle oldu. Toprak ağaları kullar adına iktidarı ele geçirdi. Aradan geçen yaklaşık 60 senede yapısal anlamda değişen fazla bir şey olmadı. Toprak ağaları ile başlayan demokrasimiz, sonradan şehirleşmenin hızlanmasıyla, gücü toprak ağalarından devralan müteahhitlerle devretti. Bu güç savaşına sivil toplumun henüz gelişmemiş olması nedeniyle zaman zaman askerlerde dahil olmak zorunda kaldı. Bugün hala "müteahhitlik sistemi" gücü elinde tutuyor. Bu nedenle demokrasimiz hala bir sermaye (müteahhitlik) demokrasisidir. Sermaye demokrasilerinde sermayenin ihtiyaç ve öncelikleri toplumsal ihtiyaçlardan önce gelir. Batı ülkelerinde örneklerini gördüğümüz gerçek bir toplumsal demokrasi olabilmemiz için sivil toplumun güçlenmesi, bireylerin sivil toplum çalışmalarında daha fazla rol almaları gerekir. Ancak bu şekilde topluma katkısı olacak insanlar ve gerçek liderler ortaya çıkar.
Dolayısıyla biz seçimlerde sürekli olarak gücü devredeceğimiz "müteahhitleri" seçiyoruz. Önümüzdeki haziranda belki başka müteahhitleri seçeceğiz. Onlarda ilk belediye seçimlerinde kendi belediye başkanlarını seçtirecekler. Sonrada akrabaları gidip Ankara'da meclise yakın ofisler açacaklar. 60,70 senedir oynadığımız tiyatro bu. Türkiye'de bugün artık siyasi yapılanma toplumun taleplerine cevap veremez hale gelmiştir. Muhalefet partileri ise toplumun ihtiyaçlarını anlamakta geri kalıyorlar. Hiçbiri esas ihtiyaç olan sistemle ilişkilerini gözden geçirmeye yanaşmıyor çünkü onlarda bu sistemden besleniyor.(örneğin zırhlı Mercedes tartışmasında, hiç bir parti sistemi sorgulamadı. Niçin bu kadar borçlu bir ülkede, ülkeye doğru dürüst katma değeri olmayan insanlar bu kadar pahalı ithal arabalarla dolaşırlar?)
Ülkenin yönetimi, belirli kesimlerin kontrolunda olan mevcut mafya partilerinin elinden alınıp, toplumun gerçek temsilcileri olan halka verilmesi gerekir. Biz gücü toplumun esas ihtiyacı olan paradigma değişimini gerçekleştirecek, sistemi sorgulayacak liderlere ve halkın gerçek temsilcilerine veremediğimiz sürece mevcut sistem aynı oyunu, eskiyen aktörlerini değiştirmek suretiyle sergilenmeye devam edecek...herkes seçimini yaşar!
Bu makalemde ilginizi çekebilir; Yurttaşlık ve Politikacılar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder