Ne dünyada, nede Türkiye’de, kadınlarımızın bugün
yaşadıkları olumsuzluklar basit bir neden sonuç ilişkisine dayanmıyor. Kökleri
pagan dönemlerde yatan sebeplerle Dünya’da kadınlara karşı bir ayrımcılık
yaşandığını inkâr edemeyiz. Bugün Dünya’da bazı bölgelerde kadınlar bu
ayrımcılık nedeniyle yüksek bedeller ödüyorlar. İstisnalar olmakla birlikte bu
ayrımın ekonomik ve sosyal gelişim göstergelerinin zayıf olduğu bölgelerde daha
şiddetli yaşandığını görüyoruz. Ülkemizde dış görünüşü itibariyle modern
simgelere sahip olmasına ve Dünyanın 17. Ekonomisi olmasına rağmen gelişmişlik
göstergesi olan parametrelere göre değerlendirdiğinde maalesef ekonomik ve
sosyal bakımdan vasat diyebileceğimiz bir kategoride hatta bazı göstergelere
göre (insani gelişmişlik endeksi) son sıralarda! İnsani Gelişmişlik endeksinde
son sıralarda yer alan bir ülkede daha ne bekliyorsunuz? Erkeklerinde,
yöneticilerinde, patronlarında gelişmişliği aynı şekilde son sıralarda.
Sürdürülebilirlik Yolunda Türkiye’nin Önündeki Önemli Zorluklar;
|
Bütün gelişmişlik parametreleri vasat olan bir ülkede doğal
olarak cinsiyet farkının yansımaları da daha şiddetli oluyor. Yani bu sorunlar
her yerde var ama bizim gibi “rating” i düşük ülkelerde daha şiddetli.
Şimdi sürdürülebilirlikten bahsediyoruz. 21. Yüzyıldan gün
almaya devam ederken moda kelime bu. Bu kelimenin çıktığı kültürlerde kadının
yeri ve ekonomik güçleri bize göre daha yukarılarda onlar için
sürdürülebilirlik kelimesi refahlarını tehdit eden faktörlerle (ekonomik,
sosyal, çevresel) mücadele anlamına geliyor. Ama yukarıdaki göstergelerimize
bakıldığı zaman bence sürdürülebilirlik bizim için bir varoluş mücadelesi, bir survival! Şimdi toplumumuzun %50 sini oluşturan
kadınlarımızı bu mücadelenin dışında tutarsak biz nasıl var olacağız? Maalesef
sürdürülebilirlik yolunda kolumuz kanadımız kırık. Kanaat önderlerinin de
söylemleri umut vermiyor. Hâkim zihniyet kendi statülerinden memnunlar ve
durumu değiştirmek istemiyorlar.
Sanayi devrinden bilgi toplumuna geçerken yetenek avcılığı önem
kazandı. Toplumların gerçek zenginlikleri artık yetiştirdikleri kadın erkek yetenekler
ve entelektüel birikimleri ile ölçülüyor. Ne kadar entelektüel birikimin varsa
o kadar zenginsin ve varoluş savaşında o kadar şansın var. Bu şirketler için de
geçerli. Bu gidişle sürdürülebilirlik yolunda bu dünyada pek şanslı
görünmüyoruz. Bu kötü gidişi değiştirebilecek tek bir güç var; o da yine
kadınların kendi güçleri. Şimdi bu vesileyle düzenlenen toplantılarda kadın
liderlerin hep bir beklenti içinde olduklarını görüyorum. Hâlbuki bu şekilde
zihniyet değişimi mümkün değil. Hâkim değerler dizisi ve davranışlar bu şekilde
değişmez. Zaten bir girişim olsaydı niye kadın cinayetleri %1400 artsın? Değişmeyen
tek şey kadın ölümleri. Sadece 2015’in ocak ayında 28 kadın şiddet uygulanarak
öldürülmüş. Bu cinayetlerde kanaat önderlerinin söylemleri de rol oynuyor. Sosyo kültürel homojenliğe sahip olmayan bir toplumda bu mesajlar zihinlerde çok farklı yorumlanıyor. Bu söylemlerin bir listesi Sayın
Emre Kongar’ın 8 Mart 2015 tarihli köşe yazısında yer alıyor. Linkini doğrudan
buraya aktarmayı uygun gördüm. http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/228784/KADIN_CiNAYETLERi_NEDEN_ARTIYOR_.html
Peki, kadınlar ne yapmalı?
Değişimin yukarıdan geleceğini düşünmek bir yanılgı. Erkek hâkim
bir sistem kadınları nasıl güçlendirir? Benzeri ülkelerde de kadınların
güçlendirilmesi son 30,40 senedir konuşuluyor ama hiçbir gelişme yok.
Dolayısıyla bu değişim aşağıdan başlamak zorunda. Ancak bir şartla; Bizim gibi
toplumlarda bir türlü “biz” olamıyoruz hâlbuki hepimiz bir sistemin parçasıyız.
Ben diye bir şey yok işte bu yüzden bir ayağımızda pranga bağlı ve topallayarak
yürüyoruz. Bu prangayı çözüp toplumlardaki değişimi sağlamak kadınların elinde.
Dolayısıyla “ben” den “biz” e dönüşüp örgütlü bir mücadele sürdürmeleri lazım. Tabii
böyle bir mücadeleye girerken kadınlarımızın önce kendileri hâkim zihniyeti
sorgulamaları ve değişimi kabul etmeleri gerekir. Dedim ya, değişim uzun bir
yolculuktur.
Özlü Söz: “
Sorunlarımızı, sorunu yaratan bakış açısıyla çözemeyiz” Albert Einstein
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder