Salı, Mart 10, 2015

Toplumsal Sürdürülebilirlik ve Kadınlar

8 Mart Dünya Kadınlar günü idi. Bu vesileyle bende üzerime düşeni yaptım ve bu konuda ÜNSPED Kadın Liderliği Komitesi tarafından düzenlenen “Sürdürülebilirlik ve Kadınlar” temalı konferansta bir konuşma ve sunum yaptım. Amacım farkındalık yaratmak ve bazı önemli gelişmelere dikkat çekmekti. Biliyorsunuz insanlar yavaş gelişmekte olan değişimleri farkına varmakta zorlanırlar, var olan durumu  ve alışkanlıklarını değiştirmek istemezler. Dolasıyla herhangi bir değişim yolculuğunun ilk aşaması farkındalık yaratmaktır. Eğer dinleyicilerin zihninde ufak bir endişe, merak, soru işareti uyandırabilirseniz… Yoksa böyle önemli bir konuda dakikalar içinde bir gelişim sağlamak elbette mümkün değil. Bu bir yolculuk, hem de uzun bir yolculuk… 

Ne dünyada, nede Türkiye’de, kadınlarımızın bugün yaşadıkları olumsuzluklar basit bir neden sonuç ilişkisine dayanmıyor. Kökleri pagan dönemlerde yatan sebeplerle Dünya’da kadınlara karşı bir ayrımcılık yaşandığını inkâr edemeyiz. Bugün Dünya’da bazı bölgelerde kadınlar bu ayrımcılık nedeniyle yüksek bedeller ödüyorlar. İstisnalar olmakla birlikte bu ayrımın ekonomik ve sosyal gelişim göstergelerinin zayıf olduğu bölgelerde daha şiddetli yaşandığını görüyoruz. Ülkemizde dış görünüşü itibariyle modern simgelere sahip olmasına ve Dünyanın 17. Ekonomisi olmasına rağmen gelişmişlik göstergesi olan parametrelere göre değerlendirdiğinde maalesef ekonomik ve sosyal bakımdan vasat diyebileceğimiz bir kategoride hatta bazı göstergelere göre (insani gelişmişlik endeksi) son sıralarda! İnsani Gelişmişlik endeksinde son sıralarda yer alan bir ülkede daha ne bekliyorsunuz? Erkeklerinde, yöneticilerinde, patronlarında gelişmişliği aynı şekilde son sıralarda.

Sürdürülebilirlik Yolunda Türkiye’nin Önündeki Önemli Zorluklar; 


       400 milyar dolar civarında borç
       Milli gelirin %46’sı, üst %20’nin, alt %20 sadece %6 alıyor.
       GDP/kişi başı 62./183 ülke IMF, 66./193 ülke,  veri BM2013 yılı
       Finansal kaynak sıkıntısı var, tasarruflar yetersiz
       Her sene 1 milyona yakın iş yaratma mecburiyeti
       Kadın - Erkek sosyal ve ekonomik uçurum
       Coğrafyamızda artan toplumsal sorunlar
       Doğal afet riski yüksek
       İklim değişikliğinden etkileniyor
       OECD İnsani Gelişmişlik endeksinde 33. / toplam 34 ülke
       OECD Ortalama okullaşma 7,6 yılla sonuncu
       AB adayları arasında okullaşma endeksinde sonuncu












 



Bütün gelişmişlik parametreleri vasat olan bir ülkede doğal olarak cinsiyet farkının yansımaları da daha şiddetli oluyor. Yani bu sorunlar her yerde var ama bizim gibi “rating” i düşük ülkelerde daha şiddetli.
Şimdi sürdürülebilirlikten bahsediyoruz. 21. Yüzyıldan gün almaya devam ederken moda kelime bu. Bu kelimenin çıktığı kültürlerde kadının yeri ve ekonomik güçleri bize göre daha yukarılarda onlar için sürdürülebilirlik kelimesi refahlarını tehdit eden faktörlerle (ekonomik, sosyal, çevresel) mücadele anlamına geliyor. Ama yukarıdaki göstergelerimize bakıldığı zaman bence sürdürülebilirlik bizim için  bir varoluş mücadelesi, bir survival!  Şimdi toplumumuzun %50 sini oluşturan kadınlarımızı bu mücadelenin dışında tutarsak biz nasıl var olacağız? Maalesef sürdürülebilirlik yolunda kolumuz kanadımız kırık. Kanaat önderlerinin de söylemleri umut vermiyor. Hâkim zihniyet kendi statülerinden memnunlar ve durumu değiştirmek istemiyorlar.
Sanayi devrinden bilgi toplumuna geçerken yetenek avcılığı önem kazandı. Toplumların gerçek zenginlikleri artık yetiştirdikleri kadın erkek yetenekler ve entelektüel birikimleri ile ölçülüyor. Ne kadar entelektüel birikimin varsa o kadar zenginsin ve varoluş savaşında o kadar şansın var. Bu şirketler için de geçerli. Bu gidişle sürdürülebilirlik yolunda bu dünyada pek şanslı görünmüyoruz. Bu kötü gidişi değiştirebilecek tek bir güç var; o da yine kadınların kendi güçleri. Şimdi bu vesileyle düzenlenen toplantılarda kadın liderlerin hep bir beklenti içinde olduklarını görüyorum. Hâlbuki bu şekilde zihniyet değişimi mümkün değil. Hâkim değerler dizisi ve davranışlar bu şekilde değişmez. Zaten bir girişim olsaydı niye kadın cinayetleri %1400 artsın? Değişmeyen tek şey kadın ölümleri. Sadece 2015’in ocak ayında 28 kadın şiddet uygulanarak öldürülmüş.  Bu cinayetlerde kanaat önderlerinin söylemleri de rol oynuyor. Sosyo kültürel homojenliğe sahip olmayan bir toplumda bu mesajlar zihinlerde çok farklı yorumlanıyor. Bu söylemlerin bir listesi Sayın Emre Kongar’ın 8 Mart 2015 tarihli köşe yazısında yer alıyor. Linkini doğrudan buraya aktarmayı uygun gördüm. http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/228784/KADIN_CiNAYETLERi_NEDEN_ARTIYOR_.html

Peki, kadınlar ne yapmalı?
Değişimin yukarıdan geleceğini düşünmek bir yanılgı. Erkek hâkim bir sistem kadınları nasıl güçlendirir? Benzeri ülkelerde de kadınların güçlendirilmesi son 30,40 senedir konuşuluyor ama hiçbir gelişme yok. Dolayısıyla bu değişim aşağıdan başlamak zorunda. Ancak bir şartla; Bizim gibi toplumlarda bir türlü “biz” olamıyoruz hâlbuki hepimiz bir sistemin parçasıyız. Ben diye bir şey yok işte bu yüzden bir ayağımızda pranga bağlı ve topallayarak yürüyoruz. Bu prangayı çözüp toplumlardaki değişimi sağlamak kadınların elinde. Dolayısıyla “ben” den “biz” e dönüşüp örgütlü bir mücadele sürdürmeleri lazım. Tabii böyle bir mücadeleye girerken kadınlarımızın önce kendileri hâkim zihniyeti sorgulamaları ve değişimi kabul etmeleri gerekir. Dedim ya, değişim uzun bir yolculuktur.

Özlü Söz:  “ Sorunlarımızı, sorunu yaratan bakış açısıyla çözemeyiz” Albert Einstein

Hiç yorum yok: