Askeri pilotların
bir alışkanlıkları vardır. Uçağa binmeden önce uçağın gözle görünen, kanat,
iniş takımları, gövde altı, hava kanalları gibi bazı bölümlerini gözle ve elle
incelerler. Herhangi bir yakıt, yağ sızıntısı veya gözden kaçan bir çatlağın
facia ile sonuçlanabileceği ihtimalini öngörürler. Bu öngörü nasıl kazanılıyor?
Askeri pilotlar çok iyi eğitim almış seçilmiş insanlardır. Aldıkları eğitim ve
meslekleri onları öngörülü olmaya zorlar. Her aşamada bir sonraki hamleyi
düşünürler. Öngörülü düşünme becerileri gelişmiştir. Uçaklar aslında uçuş aşamasına gelmeden önce
makinistler tarafından gözden geçirilir. Ama pilotların hiçbir şeyi şansa
bırakma gibi bir lüksleri yoktur. Uçağın içine girdikten sonra "check-list" denilen güvenlik önlemleri listesini kullanarak bir dizi ön kontrol daha yaparlar. Bu aşamadan sonra isteyen dua eder, isteyen muskasını öper ama olan olduktan sonra ağlamanın,
sızlamanın hiçbir şeyi geri getirmeyeceğini bilirler, böylece riskleri asgariye
indirmeye çalışırlar. Elbette kaza her zaman olabilir, ama bir cinayete sebep
olmak istemezler. Bu eğitimli ve rasyonel insan davranışıdır. Düşünür, öngörür,
dener, yaşananlardan ders alır ve yaşadığı bu tecrübeyi bir sonraki deneyiminde
kullanmak üzere beynindeki diske kaydeder.
Elbette risk
yönetimi bu kadar basit bir konu değil. Ancak pilotların uçuş öncesi
izledikleri süreç ve davranışları, kitaplarda risk yönetimi tanımında yer alan “potansiyel problemleri” önlemek için
alınan tedbirler ifadesine uyuyor. Tabii bu aynı zamanda bir tutum ve davranış
alışkanlığı, kökleri kişinin kültürüyle bağlantılı bir düşünme sistematiği.
Buna öngörülü (pro-active)düşünce yapısı diyoruz. Öngörülü düşünce yapısı
özellikle riskli meslekler için bir şart. Olabilecek tüm riskleri öngörerek,
alınması gereken ön tedbirler varsa bu tedbirleri almak, pilotların yaptığı da
bu. Ben burada risk yönetiminin faydalarını anlatmak istemiyorum, bu bilgiye
Google amcadan beş dakikada öğrenebilirsiniz. Ne gibi riskler olduğunu
listelemem de gereksiz. Çünkü her mesleğin ve iş kolunun kendine göre farklı
riskleri var. Önemli olan bunları önceden öngörüp, değerlendirip, önlemlerinizi
almanız. Örneğin maden sektöründe en önemli risk grizu patlaması ama önlem
olarak modası geçmiş maskeler, kalitesiz algılayıcılar (sensor) kullanıyor
bunları belirli dönemlerde yenilemiyorsanız çok yüksek risk altında
çalışıyorsunuz demektir. Veya bir kriz esnasında kimse ne yapacağını doğru
düzgün bilmiyorsa, eğitimli değilse ve gereken eğitimler alınmadıysa yine
yüksek risk altındasınız demektir. Acaba insanları yüzlerce metre aşağıya
indirirken, ne gibi önlemler alıyoruz? Bu insanların eğitimleri ve dünyaya
bakış açıları nedir? Öngörülü bir
düşünce yapısına sahipler mi? Yoksa kaderci ve tepkisel bir öğretim sisteminden
mi geçmişler?
Göstergeleri, algılayıcıları ve rakamları dikkate almaz, bunların verdiği mesajları okuyamaz ve risklere“ bizde hep böyle oluyor, bize bir şey olmaz abi” şeklinde yaklaşıyorsanız, düşünme ve bakış açısında ciddi paradigma değişikliğine ihtiyaç var demektir. Öngörülü yaşam ve düşünce sistemi bu alanda verilecek eğitimlere dâhil edilmeli, işletmelerde tüm çalışan ve yöneticilerimizin risk farkındalığını bir davranış biçimi olarak içselleştirmeleri sağlanmalıdır. Aslında riskleri öngörme ve tehditlere önlem alma doğrudan kültürümüz ile bağlantılı. Yaptığını sürekli sorgulayan, eleştirileri kabul eden açık bir kültüre sahip değilseniz öngörülü bir düşünce yapısına da sahip olamazsınız bunlar birbiriyle bağlantılı özellikler.
Teknolojinin ve sistemlerin gittikçe karmaşıklaştığı, rekabetin şiddetlendiği bir çağda ilerlerken şirketlerimizin ve yaşamlarımızın sürdürülebilirliğini garanti altına almak için kaderci ve tepkisel risk yönetiminden, değerlendiren, öngören ve önlem alan bir risk yönetimine geçmemiz şart.
Risklerden tamamen kaçınamayız, ama riskleri öngörme ve onları yönetme becerisini kazanabiliriz. İşimizde ister 10 kişi, ister 10.000 kişi çalışsın öngörülü risk yönetimi ve risk farkındalığını iş yeri kültürümüzün bir parçası haline getirmeliyiz. Bu sadece patronun, müdürün veya vardiya mühendisinin sorumluğu değildir. Risk yönetiminden herkes sorumlu olmalıdır.
Göstergeleri, algılayıcıları ve rakamları dikkate almaz, bunların verdiği mesajları okuyamaz ve risklere“ bizde hep böyle oluyor, bize bir şey olmaz abi” şeklinde yaklaşıyorsanız, düşünme ve bakış açısında ciddi paradigma değişikliğine ihtiyaç var demektir. Öngörülü yaşam ve düşünce sistemi bu alanda verilecek eğitimlere dâhil edilmeli, işletmelerde tüm çalışan ve yöneticilerimizin risk farkındalığını bir davranış biçimi olarak içselleştirmeleri sağlanmalıdır. Aslında riskleri öngörme ve tehditlere önlem alma doğrudan kültürümüz ile bağlantılı. Yaptığını sürekli sorgulayan, eleştirileri kabul eden açık bir kültüre sahip değilseniz öngörülü bir düşünce yapısına da sahip olamazsınız bunlar birbiriyle bağlantılı özellikler.
Teknolojinin ve sistemlerin gittikçe karmaşıklaştığı, rekabetin şiddetlendiği bir çağda ilerlerken şirketlerimizin ve yaşamlarımızın sürdürülebilirliğini garanti altına almak için kaderci ve tepkisel risk yönetiminden, değerlendiren, öngören ve önlem alan bir risk yönetimine geçmemiz şart.
Risklerden tamamen kaçınamayız, ama riskleri öngörme ve onları yönetme becerisini kazanabiliriz. İşimizde ister 10 kişi, ister 10.000 kişi çalışsın öngörülü risk yönetimi ve risk farkındalığını iş yeri kültürümüzün bir parçası haline getirmeliyiz. Bu sadece patronun, müdürün veya vardiya mühendisinin sorumluğu değildir. Risk yönetiminden herkes sorumlu olmalıdır.
Önümüzdeki yıllarda
nükleer santrallere sahip olacağız. Bu santraller büyük ölçüde yabancı
teknoloji ile kuruluyorlar. Nükleer santrallar çok karmaşık teknolojiye
sahipler ve işletme riskleri çok yüksek. Bu nedenle bu santrallerde iyi eğitim
almış mühendisler ve ayrıca işçiler çalışacak. Buralarda çalışacak personel bu
teknolojiyi sağlayan ülkelerde eğitim almaya başladılar. Bu eğitimlerin çoğu
teknik, bir kriz anında yapılacaklar gibi eğitimler. Acaba bu eğitimlere
paralel olarak ülkemizde toplumsal zafiyetlerimizden biri olan risk
farkındalığı ve öngörülü düşünce yapısına sahip olma konusunda yapılan
çalışmalar var mı? Bu santrallarda çalışacak olan personelin böyle bir bakış
açısına sahip olup olmadıkları değerlendirilecek mi? Bu personele yazımın başında
değindiğim pilotların sahip olduğu öngörülü düşünme ve risk farkındalığı
kazandırmak için neler yapılması planlandı? Bunlar önümüzdeki dönemde ilgililerin çözüm bulması gereken hususlar.
Özlü Söz:
“Yanlış gitme
olasılığı bulunan bir şey, yanlış gider” Murphy Kuralı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder