MUHTEŞEM SÜLEYMAN DİZİSİ ve OSMANLI HANEDANI ve MERAL OKAY Zülfü Livaneli’den 1 Aralık 2012
Vefatından bir süre önce sevgili arkadaşımız Meral Okay’la konuşuyorduk. Gereksizdi ama bana teşekkür etmek için telefon açmıştı. Konu şuydu:
Muhteşem Süleyman dizisinin nikâh bölümünde Hürrem’in baba adı soruluyor ve “Abdullah“ olarak kaydediliyordu. Bunun birçok kişi tarafından anlaşılmayacağını ve hata sanılacağını düşünerek bir yazı yazmıştım.
O yazıda “mühtedi“lerin, yani din değiştirerek İslam dinine geçenlerin baba adı olarak hep Abdullah yazıldığını, bu ismin “Allah’ın kulu“ anlamına geldiğini, bu yüzden Meral’ın yazdıklarında bir hata bulunmadığını anlatmıştım.
Meral, eleştirilerden o kadar bunalmıştı ki “Hay Allah razı olsun senden!“ demek için arıyordu.
O konuşmada “Meralciğim“ dedim. “O kadar önemli bir iş yapıyorsun ki bu halk, kendi tarihiyle ilk kez yüzleşecek. Hele ilerdeki bölümlerde.“
Meral’in ömrü yetmedi, o bölümleri yazamadı ama tarih ortada.
***
Hükümetin ve diziye kızanların asıl derdi ne harem entrikaları, ne Hürrem’in ihtirası, ne giyim kuşam.
Onlar asıl gelecek bölümlerden korkuyorlar; Türk halkının gerçekleri öğrenmesinden ürküyorlar.
Çünkü “Muhteşem“ denilen Süleyman, en yakın arkadaşı, önce “Makbul“ sonra “Maktul“ İbrahim Paşa olarak anılan İbrahim’den başlamak üzere, herkesi öldürtecek.
Yakışıklılığı ve sevimliliği ile izleyiciye kendini çok sevdiren Şehzade Mustafa, Hürrem ve Rüstem’in hileleri sonucunda boğdurulacak.
Şehzade Mehmet eceliyle öldüğü için bu akıbetten kurtulacak ama dizideki o sevimli çocuk yani Bayezid yağlı ilmekten kaçamayacak. İltica ettiği İran sarayına, babasının emriyle gönderilen Osmanlı cellatları tarafından oğullarıyla birlikte katledilecek.
Bayezid ve dört oğlunu Kazvin zindanında boğan cellatlar, bununla da yetinmeyecekler. Bursa’ya giderek Bayezid’in matem içindeki hanımının kucağındaki üç yaşında çocuğu da boğacaklar.
Hürrem’in tahta çıkarmak istediği hasta ve kambur Cihangir ise ağabeyi Mustafa’nın katlinden sonra şiddet ortamına daha fazla dayanamayarak genç yaşta vefat edecek, adına cami yaptırılan Cihangir semti de yüzyıllar sonra “Yalan Dünya“ dekoru hâline gelecek.
Süleyman Zigetvar’da öldüğünde, tahta geçebilecek tek oğul hayatta kalmış olacak. O da içkiye düşkünlüğü ile bilinen, İstanbul’a morarmış bir halde sedye üstünde getirilen ve padişah olduktan sonra bir sarhoşluk anında hamamda kayıp kafasını çarparak ölen Sarı Selim.
Ve tarihler, Süleyman sonrasını “Duraklama Devri“ olarak yazacak.
Nasıl duraklama olmasın ki; çok iyi yetişmiş, hem ilimde hem askerlikte, hem idarecilikte parlak bir yıldız gibi olan Mustafa ve diğer şehzadeleri katlet, bununla yetinme, torunlarını bile öldürt; kala kala tahta geçecek bir sarhoş kalsın; sonra da Osmanlı niye durakladı diye sor.
O göz kamaştıran şehzade Mustafa öldürüldüğü zaman, Osmanlı’da asker sivil herkesin aylarca gözyaşı döktüğünü, buna karşılık Avrupa’nın bayram ettiğini biliyor musunuz?
Taşlıcalı Yahya’nın şu dörtlüğü herhâlde halkın üzüntüsüne tercüman olur:
Meded meded bu cihanın yıkıldı bir yanı
Ecel celalileri aldı Mustafa Han’ı
Tutuldu mihr-i cemali bozuldu erkânı
Vebale koydular al ile Âl-i Osman’ı
***
İşte diziye karşı giderek yükselen tepkinin sebebi bu. Kulunuz 1996 yılında Milliyet Gazetesi’nde tefrika edilen Engereğin Gözü romanında bu olaylara değindiği için yemediği küfür kalmamıştı.
Bugüne kadar “Muhteşem Süleyman” dizisine ses çıkarmayanların, niye birdenbire celallendiklerini anlamak için tarihe bakmak gerekiyor. Hükümete yakın çevreler, Osmanlı tarihini gayet iyi bilirler, bu yüzden dizinin gelecek bölümlerinden korkuyorlar. Osmanlı sarayında yaşanan korkunç olayların halk tarafından bilinmesini istemiyorlar. Tam da “Yeni Osmanlıcılık” havası yaratılmaya çalışılırken, kitap okumayan ama televizyon izleyen milyonlarca insanın gerçekleri öğrenmesi onları ürkütüyor.
Çünkü halk bunları gördüğü zaman isyan edecek, “Bunların hepsi yalan!” diye bağıracak ama sonra tarihçiler çıkıp malesef hepsinin doğru olduğunu anlatacaklar. Diziye karşı kampanya başlatılmasının nedeni bu.
Demek ki, o dönemlerde yaşayan ve saraydan ölesiye korkan Osmanlı vakanüvislerinin bile anlatabildiği olaylar, 2012 Türkiye’sinin “ileri demokrasi”sinde anlatılamayacak.
Gelin yine tarihe; Naima’dan, Evliya Çelebi’den, Peçevi’den okuduklarımıza dönelim:
Süleyman’ın babası II. Selim çok gaddar bir padişahtı ama oğluna mükemmel işleyen bir sistem ve çok güçlü bir imparatorluk bırakmıştı. Süleyman ise 46 yıllık iktidarının büyük bölümünde Hürrem’in ve onun yardakçısı Rüstem Paşa‘nın oyuncağı olarak imparatorluğu duraklama devrine sokmuş bir padişahtır. İsteyen kabul eder, istemeyen etmez ama benim fikrim bu.
Kaldı ki Süleyman, Osmanlı padişahları içinde en insafsızı da değildir. Mesela Venedikli Baffo ile III. Murad‘ın oğlu, III. Mehmet’le bu konuda aşık atamaz. Mehmet, Saruhan’dan saraya geldiği ilk gece en büyüğü 13 yaşında olan 19 erkek kardeşini boğdurdu. En küçüğünün dudağında, boğulmadan önce emdiği sütün kaldığı yazılmıştır.
Ertesi sabah saraydan çıkan 19 çocuk tabutu Ayasofya’nın bahçesine defnedilirken bütün İstanbul gözyaşı döküyordu. Mehmet bununla da yetinmedi. Babasının 200 cariyesi içinden hamile olanları çuvalları koydurup Sarayburnu’ndan denize attırdı.
Bu arada padişahlar vakitlerini nerede geçirirdi diye merak edenlere ufak bir bilgi: III. Murad’ın harem içi ve dışındaki kadınlardan 130 çocuğu vardı.
Belki de bu işi at üstünde yapmanın bir yolunu bulmuştu; kim bilir?
***
Kısacası Muhteşem Süleyman dizisi, halkın kafasında idealize edilen şefkatli, adil, kahraman Osmanlı sarayı yargısını tuzla buz ediyor. Aslına bakarsanız Bizans, Osmanlı’dan daha da vahşiydi,
Roma sarayı korkunçtu.
Osmanlı dönemindeki Avrupa krallıkları da canavardı. Mesela İngiltere’de idam edilecek kişilerin önce karnı yarılır, yere dökülen barsakları ateşe verilir, ancak bu korkunç acılardan sonra kafası kesilirdi. Kral çok sevdiği (!) arkadaşlarına büyük bir iyilik yaparak onları, bu işkencelere tabi tutmadan sadece kafalarının uçurulmasıyla ödüllendiriyordu.
Tarihi olayları ve şahsiyetleri, bugünün değer yargılarıyla suçlamanın bir anlamı yoktur. O dönemin zihniyetini anlamadan, varılacak her karar yüzeyseldir, yanlıştır.
Ayrıca, bir gazete yazısı çerçevesi içinde böyle konuları ele almak bazı okurlarda yanlış anlamalara neden olabilir.
Evet; Osmanlı’da büyük facialar yaşanmıştır ama Osmanlı aynı zamanda da büyük bir imparatorluktur, dünyanın en uzun süren hanedanıdır ve sadece kardeş ve evlat katlinden ibaret değildir.
Keşke tarihe böyle bakabilsek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder