
Tarih dersleri bizde pek önemsenmez, gelişmelerin sosyolojik, ekonomik ve politik boyutları pek irdelenmez. Lisede tarih dersi, olayların ve gerçekleştiği tarihlerinin ezberletilmesinden ibarettir. Üniversitede ise öğrenciler hep geçmişte çıkan sorular peşindedir. Adet yerini bulsun diye İnkilap Tarihi okutulur. Bu derste maalesef gelişmiş bir lise dersinden başka bir şey değildir. Zaten dersi veren hocalarda korkudan herhangi bir yorum ve değerlendirme yapamazlar. Şimdi sadede gelelim; Osmanlı yöneticileri imparatorluğun 1699 Karlofça Antlaşmasından itibaren ciddi toprak kayıplarına uğrayınca durumun kötüye gittiğinin bal gibi farkındaydılar. Bu amaçla III. Ahmet'ten (1703-1730) itibaren batının üstünlüğünün nedenlerinin araştırılması gereği üzerinde durdular. Batı başkentlerine gönderilen elçilerin sayısı arttı. Matbaa kuruldu. Doğu dillerinden çeviriler yapıldı, sosyal hayatta canlanma görüldü. Ancak bu yapılanlar toplumun bir kesiminde huzursuzluk yarattı. Reform hareketi 1730'da patlak veren Patrona Halil Ayaklanması ile sona erdirildi. Sosyal alanda yapılmak istenen reformların tepki görmesi ve reformlara cüret edenlerin bunu hayatları ile ödemeleri, daha sonraki dönemde yapılan ıslahatların askeri alanda yoğunlaşmasına sebep olmuştur. Buraya dikkat edin, Osmanlı geriliğinin sebebini toplumun bir kısmından gelen tepkiler nedeniyle askeri açıdan geri kalmışlığında aramıştır ve son iki yüzyıl boyunca askeri anlamda Batıyı örnek alan reformlar yapılmaya çalışılmıştır. (Bu amaçla devşirilip paşa unvanı verilen bir sürü yabancı vardır) Daha sonra Fransız ihtilali ile birlikte tahta geçen III.Selim (1789-1807) yapacağı reformlarda Fransa'yı örnek almaktaydı. Hazırlattığı raporlarda ortak nokta, askeri alanda reformlara öncelik verilmesi olmuştur. Bu amaçla Osmanlı'nın en kapsamlı reform hareketlerinden biri olan Nizam-ı Cedit'in hazırlıklarını başlattı. Nizam-ı Cedit hareketiyle öncelikle Yeniçeri Ocağı'nın ıslahı, ulemanın nüfusunun kırılması, Avrupa'nın ilim, sanat, askerlik, ziraat ve ticaret hayatında yaptıkları yeniliklerin Osmanlı'da da uygulanması amaçlanmıştı. Uzatmayacağım merak ederseniz bu süreçte neler yapıldığını kitaplarda ve internette bulabilirsiniz. Sonuçta Nizam-ı Cedid reform hareketi bütün iyi niyetli gayretlere rağmen istenilen sonuca ulaşamamıştır. Bu başarısızlıkta reformları yürüten kadroların yetersizliği çok önemli etken olmuştur. Yeni sistemin karşıtları Kabakçı Mustafa önderliğinde Mayıs 1807'de isyan ederek önce reform programını, sonra da III.Selim'i ortadan kaldırdılar! Programın başarısını sınırlayan etkenlerin başında fonksiyonlarını yitirmiş eski kurumların ortadan kaldırılmasına cesaret edilememesi gelir. Başarıyı sınırlayan ikinci husus, reformları üstlenecek nitelikli kadroların yetiştirilememesi ve halk desteğinin olmamasıdır. Bu dönemin önemli aktörleri ise yenilik karşıtlarıydı. Reform hareketleri II.Mahmut, Abdülmecit ve Abdülaziz döneminde de devam etti. Ancak incelerseniz bunların daha ziyade kurumlar, dış görünüş ve askeri alanlarda olduğunu görürsünüz. Osmanlı maalesef çağın gerisinde kalmışlığının sebebinin eğitim ve kafa yapısından kaynaklandığını anlamak istememiş, bunu anlayanları da toplumdaki tutucu, gelenekselci kesimler yaşatmamış. Cumhuriyete kadar geçen bu son 70,80 senelik süreç reform yanlıları ve reform karşıtlarının çatışmalarıyla geçmiştir. Son 300 senede yapılmak istenenleri toplumu iyi anlayan, eğitimli bir Osmanlı kumandanı olan Mustafa Kemal çevresinden gelen bütün itiraz ve tepkilere rağmen sadece 15 senede gerçekleştirmiştir.İşte Kadir Mısırlıoğlu'nun kininin arkasında bu yatmaktadır. Bugünde yapılan reformlara sinsi sinsi fesli bir delinin simgesinde tepki gösterilmeye çalışılmaktadır. Diyanet işleri başkanının ziyareti de yukarıdaki bağlamda okunmalıdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder