- İstanbul Osmanlı İmparatorluğunun son başşehri idi. Çok uzun bir süre imparatorluğun tüm varlıkları bu şehirde yoğunlaşmıştı. Bu süreç İstanbul'u zengin, Anadolu'yu fakir yaptı.Anadolu'nun nasıl fakirleştiğini insanların nasıl yaşadığını o dönemi anlatan tüm tarih kitaplarında bulabilirsiniz. İstanbul'da padişahlar zenginlik ve ihtişam içinde yaşarken, Anadolu halkı sefalet içinde yaşıyor ve savaştan savaşa hatırlanıyorlardı. Bu nedenle 1.Dünya Savaşının sonunda empeyalist devletler İstanbul'u işgal ederek tüm devlet mekanizmasına hakim olmaya çalıştılar. Tek bir şehrin işgali tüm varlıkları kontrol etmeye yetti zaten başka tarafta inek pisliğinden başka birşey yoktu. Demek ki stratejik olarak İstanbul'a yoğunlaşmak büyük bir hata.
- Bu gibi şehirlerde çok zengin insanlar ve onların atıkları ile yaşayan asalak fakir bir kitle yaratıyorsunuz. Bu insanlar asgari şartlarda yaşadıkları için gittikçe daha marjinalleşiyorlar ve zaman içinde toplum ve birey emniyetini tehdit eder hale geliyorlar. On sene sonra çok daha fazla sayıda insan sokaklarda tehdit edilecek, bıçaklanacak, tecavüze uğrayacak.
- İletişim ve ulaşım imkanlarının bu kadar gelişmiş olduğu ve daha da gelişeceği bir çağda bankaları, devlet dairelerini İstanbul'a taşıyıp şehrin ve çalışan insanların sorunlarına sorun eklemek bir türlü anlayabildiğim bir şey değil. Herhalde gizli bir niyet var diye düşünüyorum.
- Şehircilik açısından bakıldığında bu kadar fazla nüfusu olan bir şehir yaratılması her bakımdan kaos yaratır. Hizmetler istenilen düzeyde verilemez. Zaten durum ortada. Özellikle trafik içinden çıkılamaz hale geldi. Çok fazla nüfuslu mega şehirler genellikle geri kalmış ve gelir dağılımının bozuk olduğu ülkelerde rastlanan bir olgu. Örneğin Avrupa ülkelerinde birden fazla çok nüfuslu gelişmiş şehir olması tercih ediliyor. Böylece bazı sakıncalar ortadan kalktığı gibi ülke çapında birçok yerde cazibe merkezleri oluşturuluyor ve gelişmişlik tüm ülke sathına yayılıyor.
- Bir ekonomist gözlüğüyle bakarsak, sermaye paranın yüksek getiri geldiği yere, ürüne akar. İstanbul'da bu kadar büyük bir rant yaratırsanız, Anadolu'daki para da İstanbul'a gelir. Bu para geldiği bölgelerde yatırıma dönüşmez. Anadolu'da zenginlik yaratamazsınız. Böylece iktisat teorisinin dediği gibi uzun vadede İstanbul daha zengin, Anadolu daha fakir olur. İstanbul'da 600-700 bin liraya satılan daireleri Mersin gibi yerlerde 200 bin liraya alabiliyorsunuz. Daha küçük yerlerde ve doğuda bu paraları insanlar hayal bile edemiyor. (son on yılda Türkiye'de lüks tüketimi 5 kat artmış artık zenginlerimiz daha pahalı kalemler, telefonlar, arabalar kullanmak istiyormuş) İyi bir gözlemle bunu okuyabilirsiniz. Bu şu demek zengin daha zengin, fakir daha fakir olacak. Diğer bir yorum; daha fazla insanın kapısına bulgur koyarak oy alabileceksiniz. (mevcut durum sadece bazı inşaatçıların çok hoşuna gidiyor, hatta bunlardan bazıları üniversitelerde ders bile vermeye başladılar.Tarih tekerrür ediyor)
- Bir sosyolog gibi bakarsanız, her şeyi İstanbul'a yığarsanız geri kalan bölgeler her bakımdan geri kalır. Zenginliği, kültürü vs ülkeye yayamaz ve ülkenin değişik bölgeleri arasında çok büyük uçurumlar yaratırsınız. Zaten bugün durum bu. Avrupa'yı gezenlerden döndüklerinde genellikle şunu duyarım; ya her taraf aynı şekilde gelişmiş, uçurum yok. Güzel kardeşim peki Türkiye'de niye bu duruma karşı çıkmıyorsunuz?
- Tarihi süreçte yönetimler başkentlerini genellikle toplumda bir transformasyon (karşı devrim, değişim vs) gerçekleştirmek istedikleri zaman taşımışlardır.Herhalde yöneticilerimiz bir karşı devrim arayışı içinde.
Benim düşüncelerim bunlar. Özetle başlangıçta finansal kurumların İstanbul'a taşınması ile başlayan süreci çok büyük bir hata olarak görüyor ve bu sürecin başka niyetleri tetikleyeceğini düşünüyorum. Bu gelişmeler hem İstanbul'da yaşayanlara hem de Anadolu halkına daha fazla sıkıntı verecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder